Bursalı Şüca

Prof. Dr. Celil BOZKURT hocamıza teşekkürlerimle…
Okçuluk eski çağlardan bu yana birçok kavim ve toplulukta farklı form ve amaçlarla hem avlanmada hem de savaş nedeniyle insan yaşamında önemli bir yer işgal etmiştir. Ok ve yaylar farklı amaçlarla tasarlanmıştır. Savaş oku, yangın oku, av oku, menzil oku vb. Eski Türklerde de yay ve ok kullanımına büyük önem verilmiş olup atlı okçuluk bu durumun merkezinde yer almıştır. Özellikle kullandıkları kompozit yaylar İskitlerden itibaren sürekli değişime uğramış ve nihayetinde Osmanlı döneminde en gelişmiş formuna ulaşmıştır.
Fatih dönemine gelindiğinde aynı dönemdeki İngiliz menzil yayı (longbow) ile Osmanlı yayının kıyaslanması söz konusu bile değildi. Bir İngiliz menzil yayının en fazla 370m mesafeye atıldığı rivayet edilmektedir ki bu dahi Osmanlı savaş yaylarının menzilinin oldukça gerisinde kalmaktadır. Antik Yunanda bir ok atımı mesafeye 1 Stadion denirdi. 1 stadion bölgeye göre değişiklik göstermekle birlikte 177m ile 192m arasında değişen bir uzunluktadır ki söz konusu mesafe Osmanlı savaş yayları için bile oldukça düşüktür. Zaten Osmanlının Balkanlarda ilerlemesini kolaylaştıran en önemli etkenlerden biri de at üstünde kullanılabilen boyu kısa fakat menzili ve tahrip gücü yüksek yaylardır. Bir de kemankeşlerin kullandığı menzil yayları vardır ki 800m üstünde bir mesafeye atılırdı. Esasen bir okçunun “Kemankeş” unvanı alabilmesi için 1000 gez üzerinde bir atış yapması gerekirdi. 1 gez = 66cm olduğu düşünüldüğünde bu unvanın önemi daha iyi anlaşılmaktadır.
1326'da Bursa'nın Orhan Gazi tarafından fethi, Osmanlı tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. Bursa'yı başkent yapan Orhan Gazi, periyodik olarak devlet kurumlarını oluşturmuş, bu arada ordu birliklerindeki okçuların eğitimi için talimhaneler, sipahiler için koşu yerleri ve atıcıların menzil atışları için de Atıcılar alanı oluşturmuştur. Ayrıca, bunların masraflarının karşılanması için vakfiyeler kurmuştur. Yılın çeşitli zamanlarında okçuluk ve at yarışları düzenlenirdi. Bu yarışmalarda birçok rekortmen okçu tarihteki yerini almıştır. Bir numaralı Kemankeş olan Tozkoparan İskender’in yeri hiçbir zaman tartışılmaz. Ancak biz bu yazımızda yine yeri tartışılmayacak olan iki numaralı isimden yani Bursalı Şüca’dan bahsedeceğiz.
Peki, kimdir Bursalı Şüca?
Bursalı Şüca, 1482 (Hicri, 887) tarihinde Bursa'nın Harmancık ilçesine bağlı Okçular Köyünde dünyaya geldi. Şüca'nın asıl adı Abdi'dir. Baba adı Rüstem anne adı Muhsine olan Şüca'nın ailesi Bosna'dan göçüp Bursa'ya yerleşmişti. Okçular, askeri amaçlı kurulan bir köydü ve Osmanlı ordusuna okçu yetiştirmekteydi. Günümüzde, köy sakinlerinin klasik Yörük tiplemesinden farklı olarak belirgin şekilde sarı saçlı ve renkli gözlü olmaları köyün Boşnak karakterini ortaya koymaktadır. Şüca, uzun boylu, sarı saçlı, kırmızı yanaklı, ablak yüzlü, çatık kaşlı ve gürbüz yapılı idi. Dağ Yöresi insanına özgü acı bir kuvvete ve cesarete sahipti. Şüca, bir takyecinin yanında büyüdüğü için kaynaklarda "takyeci kulu" diye de anılmıştır.
Şüca, koyun ticaretiyle meşgul olan babasıyla birlikte sıklıkla Bursa'ya gelmiş ve o zamanın ok meydanı olan Atıcılar Çayırı'ndaki kemankeşlerin çalışmalarını yakından izlemişti. Nice zaman gemicilik yaptıktan ve güreşte nam saldıktan sonra kemankeşliğe merak salan Şüca, Bursa'nın eski kemankeşlerinden Kasım Ağa'dan ilk derslerini almış ve 900 geze (1 gez 66 cm) kadar ok atarak okçuluk camiasının dikkatlerini çekmişti. Şüca, daha 26 yaşında iken dönemin en büyük ok meydanı olan İstanbul Ok Meydanı'nda ünlü kemankeşlerin müsabakalarını izlemiş ve burada ok atmayı çok arzulamıştı.
Meydanın mütevelli yetkilileri Şüca'yı konuk sıfatıyla kabul etmiş ve ona devler meydanında ok atma lütfu sağlamıştı. Şüca'nın ok atarken sergilediği duruşu, kabza tutuşu ve oku bırakış tarzı dikkat çekmişti. Şüca'nın attığı üç okun da ayrı ayrı ve birbirinden iyi menziller alması kendisinde var olan okçuluk yeteneğini ortaya koymuştu.
Padişah II. Beyazıt’ın Huzurunda Şüca'nın sıra dışı yeteneğinin farkına varan yetkililer, durumu dönemin padişahı II. Beyazıt Han'a iletmiş, padişah da Şüca'yı huzura kabul etmişti. Padişahın; "Pehlivan! Genç yaşta senden görgülü ve tecrübeli kemankeş pehlivanları nasıl geçtin?" sorusuna Şüca; "Gelip geçmişlerin ve geleceklerin de Allah’ın izniyle analarını bellerim." deyince Padişah hiddetlenerek; "Tez...bunun haddi bildirilsin...cellat" diye bağırmıştı. Bunun üzerine Şüca, derhal huzurdan uzaklaştırılmış, dönemin şeyhülislamı ve ünlü kemankeşleri padişahtan af dileyerek Şüca'nın canını bağışlatmıştı. Bu olay, Şüca'nın hayat boyu unutamayacağı bir ders olmuştu.
Bursalı Şüca, II. Bayazıt'ın Amasya'da vali bulunan oğlu Şehzade Ahmet'in validesi Bülbül Hatun'a uzun yıllar Cebecibaşı olarak hizmet verdi. Bülbül Hatun'un küçük oğlu Mahmut da Kastamonu'da vali idi. Bülbül Hatun bazen Kastamonu'da bazen de Amasya'da kalırdı. Bu geliş gidişlerinden birinde Şüca, Amasya'daki Kıble Menzili'ne baş taşı dikmiş olan Amasyalı Saraç Şüca'yı geçerek burada da baş taşın sahibi olmuştu. Şüca, Yavuz’un babası II. II. Beyazıt’ı tahttan indirdiği ve kardeşi Şehzade Ahmet’i ortadan kaldırdığı darbe esnasında 1513 yılında henüz çok genç yaşta yeri doldurulamaz bir yitik olarak dünyaya gözlerini yumdu. Mezarı Amasya ilimizdedir.
Ok meydanlarına fırtına gibi giren Şüca, genç yaştan itibaren Osmanlının ünlü kemankeşleriyle yarışmaya başlamıştı. Meşhur okçu Havan Delen menzilini Bursalı üstat ok yapıcı Cemşid'in okuyla geçen Şüca, nihayet Lodos Menzili'nde taş diktirmeyi başarmıştı. Şüca; Lodos, Poyraz ve Yıldız menzillerinde ok atmıştı. Fakat bunların en çarpıcı olan Lodos Menzili'nde 1271.5 gezlik (839 m) rekoruydu. Ayrıca, Bursa ve Amasya'da da menzilleri vardı.
En Büyük Rakibi Tozkoparan İskender'di
Bursalı Şüca'nın meydanlardaki en büyük rakibi daha sonraları "cihan
pehlivanı" unvanını alan meşhur okçu Tozkoparan İskender idi. Bahtiyarzade Hasan Çelebi, "Ok Yay Risalesi" adlı kitabında Şüca'nın Yıldız Menzili'nde Tozkoparan'la yaptığı mücadeleyi şöyle aktarmaktadır:
"O gün Bursalı Şüca menzil atacaktı. Pehlivan Şüca ve ben Unkapanı'ndan bir kayığa binerek Galata tarafına geçip önce bir meyhaneye uğradık. Şüca: "Geliniz burada
biraz keyiflenip sonra meydana çıkalım.." dedi. Benim İskender isimli bir alifem vardı. O, Şüca'ya "Pehlivan lütfeyleyip vazgeç. Şimdi meydana gidiyoruz. Oraya ehli pak gitmek doğru olur.." dedi. Şüca bu söze karşı koydu ise de,biz seninle gelmiyoruz diyerek meydana doğru yürümeye başlayınca, kararından vaz geçip yanımıza gelip bizlere; "Bu gün şu yıldız menzilini atacağım" dedi. Bizler de "Pehlivan bunun gibi büyük söz söyleme. Büyük söz etmek doğru olmaz.." deyince de "Vallahi de billahi de bu gün o Yıldız Menzili'ni ben aşırı atacağım ve ondan sonra da elime ok ve yay almayacağım.." dedi. Kendisine; "Bu sözü neye güvenerek söylersin? dediğimiz de: "Bu gece bir düş gördüm. Elbette o Yıldız Menzili'ni ben atacağım.." karşılığını verdi. Meydana vardık. Atış vakti gelip de yaylar kurulduk da Yıldız havası esiyordu. O gün Şüca ve Tozkoparan İskender'den başka atıcı da yoktu.
Osmanlı İmparatorluğu'nun en büyük iki atıcısı olan Bosnalı Şüca ile Arnavutluk doğumlu İskender, şüphesiz ki o gün yapacakları atıştan sonra ne tür olaylarla karşılaşacaklarından habersiz ama rekabetin verdiği heyecanla yürekleri doluydu. Tek düşünceleri ve Tanrı'dan dilekleri de "Ya Hakk" nidasının vereceği güç ile oklarını birbirinden daha ileriye atarak Havan Delen Solak Bali'nin menzilini bozmaktı. Yayları kurulup ellerine verilince, ısınmak amacıyla birkaç ok atarak "kollarını kızdırdıktan" sonra ayak yerine geldiler. Atışlara başlamadan önce orada bulunan bütün eski atıcılarla birlikte "Üstatlar kavli üzere dua ve sena edildi ve ölmüş bütün atıcılar ile Peygamberimiz Hazreti Muhammet'in ruh-u şeriflerine salat-ü selam gönderildi" İlk atışı Tozkoparan yaptı. Oku Benli Karagöz'ün taşından aşırı ama Deve Kemal'den geriye kondu. İskender'den sonra sıra Şüca'ya gelince o da bir ok attı ve İskender'in okunu geçti ama menzili bozamadı.
Atış sırası tekrar İskender'e gelince, onun da oku Şüca'nın birinci okunu geçti. Şüca da ikinci atışta İskender'in ikinci okunu geçti ve yine menzil bozulmadı. Üçüncü oku atma sırası İskender'e gelince, meydanı dolduran yüksek bir sesle "Ya Hak!" diye bağırarak atışını yaptı ve Şüca'yı geçti, ama o da Havan Delen Solak Bali'nin taşından aşırı atamadı. Atma sırası Şüca'ya gelmişti. O gece gördüğü rüyanın etkisiyle Tanrıya sığınıp ve başarılı olması için yalvarıp bütün gücü ve kuvvetiyle yayı çekerek okunu attı. Havacıların tülbent bozmalarını beklemeden yayını öperek başına götürüp yasdı. Bu hareketini gören yaycısı ünlü yay ustası Ceebecibaşı Usta İbrahim ve diğer üstat atıcılar Şüca'ya; "Pehlivan niçin yay yasdın, henüz üç ok attınız? dediklerinde Şüca;
"Üstatlar himmetinizle dileğim hasıl oldu, menzil bozdum" karşılığını verdi. Öbür tarafta Havacılar, Şüca'nın attığı üçüncü okun Solak Bali'nin taşından aşırı konduğunu görünce hava eyleyip tülbent bozdular. Menzilin bozulduğu bu şekilde anlaşılınca Şüca'nın taraftarları sevinerek başarısından ötürü Şüca'yı kutladılar.
Eski üstat atıcıların kabul ettikleri ve yüzyıllardan beri uygulana gelen kurallara göre, bir menzilin baş taşından aşırı atılınca yani menzil bozulunca atanın taşını kısa bir süre içinde dikmesi gerekir. Taş dikilinceye kadar da o menzilde atış yapılmaz. Eğer taşını dikmez ve başka birisi de gelip daha ileri okunu düşürürse ve taş dikerse, önce menzili bozmuş olan taş dikme hakkını kaybetmiş olur. Bu atışta da, ilk önce Şüca menzil bozduğu için o günkü atışlara son verilmesi ve taşının dikilmesini beklemek gerekirdi.
Ama Tozkoparan İskender, Şüca'nın menzil bozduğunu görünce hırçınlaşarak oturduğu yerden hırsla kalkarak ok atmak isteyince Üstat İbrahim İskender'e; "Neylersin pehlivan, menzil bozulduktan sonra artık onun üzerine ok atılması üstatlar kavlince doğru değildir." dediyse de Tozkoparan söylenen sözleri dinlemeyip o da bir ok attı. Oku Şüca'nın okundan bir boyu geriye kondu. Eğer daha önce Şüca'nın üçüncü oku menzil bozmamış olsaydı, Tozkoparan'ın oku için taş dikilmesi gerekirdi. Ama ondan önce
Şüca, Havan Delen Solak Bali'nin taşından (7-12) adım aşırı atarak menzili bozduğu için taş dikmek Şüca'nın hakkıydı.
Tozkoparan, Şüca'nın Yıldız Menzilini ancak yıllar sonra kırabilmişti. Ne zaman Yıldız Menzili konu edinse Tozkoparan İskender; "Şüca'ya bir yay boyu yakın attım ve onu geçebilmek için de tam on yıl çalıştım.." dermiş. Tozkoparan, Şüca'nın Lodos Menzili'ni kırmayı çok istemişti. Bu uğurda yıllarca uğraş vermiş fakat başaramamıştı. Ölüm döşeğinde bile,"Ah! Şüca'nın Lodos Menzili..." diye hayıflandığı rivayet edilir.
Menzilleri;
Şüca, on tutam iki parmak yay kullanırdı. İstanbul'daki Yıldız Menzili'ni yüz yedi dirhem ağırlığındaki yaydan atmıştır. Bursalı Şüca'nın İstanbul Ok Meydanı'nda kırdığı menziller ve mevzileri kaynaklara şöyle kaydedilmiştir:
Lodos Menzili 1271.5 (gez) 839 m.
Yıldız Menzili 1251.5 (gez) 825 m.
Poyraz Menzili 1243.5 (gez) 820 m.
Hayatı boyunca okçulukla iştigal eden Şüca, disiplinli ve azimli çalışmalarıyla dikkat çekmişti. İstanbul Ok Meydanı'nda yaptığı atışlar, gözlemciler ve meraklılar tarafından büyük merakla takip edilirdi. Şüca, sözünün eri, düzen bilmeyen, düşkünleri koruyan, cesur ve sevilen bir kemankeşti. Bu yüzden arkadaşları ona 'yiğit ve cesur anlamında "şüca" diye hitap ederlerdi. Bundan dolayı Türk ve Dünya okçuluk tarihinde "Bursalı Şüca" lakabıyla ünlenmiştir.
Bursalı Şüca, ölümünden sonra daima hatırlandı ve dünya okçuluk tarihinin efsaneleri arasında gösterildi. Türkiye Okçuluk Federasyonu, yakın geçmişte Şüca adına memleketi Bursa'da özel turnuvalar düzenledi. 1973 tarihli bir gazete haberinden 5. Şüca Kupası'nın yapıldığı, üç gün süren bu turnuvaya çok sayıda erkek ve kadın sporcunun katıldığı anlaşılmakta. Maalesef bu güzel gelenek günümüzde terk edilmiş durumdadır. Şüca Kupası'nın yeniden ihya edilip memleketi Harmancık'ta geleneksel turnuvaların düzenlenmesi, unutulmakta olan Şüca'ya karşı en makbul ve anlamlı bir vefa borcu olacaktır.
Harmancık ilçemize bir heykelinin dikilmesinin yanında Bursalı Şüca’nın anısının yaşatılması amacıyla Bursa Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Turizm Dairesi Başkanlığı tarafından Yer Kapı Bursalı Şüca Ok Meydanı hazırlanmış olup farklı etkinliklerde Bursa’mıza hizmet etmektedir.
Elbette ki tarih keşkelerle ya da varsayımlarla ele alınan bir bilim dalı değildir. Ancak şunu söylemeden edemeyeceğim: Tozkoparan İskender bir yay boyu geri düştüğü mesafe için 10 yıl çalışıp Yıldız menzilini kırabildiyse, Şüca otuzlu yaşlarının hemen başında hayata veda etmemiş olsaydı Yıldız ve Poyraz menzillerinin de sahibi olabilir miydi?
