Bilecik
Bilecik ili, Marmara Bölgesi’nin güney doğusunda; Marmara, Karadeniz, İç Anadolu ve Ege Bölgelerinin kesim noktaları üzerinde yer alır. İlin bilinen en eski isimleri arasında Agrilion ve Belekoma vardır. Bilecik, Osmanlı İmparatorluğu’ nun doğduğu topraklardadır. Sakarya ırmağının etrafında kurulan ve göletleri ve derelerinin zenginliği ile tanınan yöre antik çağlardan günümüze tarihin izlerini taşır.
Nüfus : 204.116
Yüzölçümü : 418.100,00 km2
Plaka Kodu : 11
Telefon Kodu : 228
Bilecik ilinin ilçeleri; Bozüyük, Gölpazarı, İnhisar, Osmaneli, Pazaryeri, Söğüt ve Yenipazar’dır.
Bozüyük: Bozüyük Frigler döneminde oluşmuş bir yerleşim merkezidir. 1908’den sonra Ertuğrul Livası’na bağlanarak Kaza merkezi yapılmıştır. Bozüyük Bilecik’in il olması ile birlikte 1924 yılında ilçe statüsüne kavuşturulmuştur.
Gölpazarı : Bizanslılar döneminde Harmankaya Tekfurluğu’na bağlı olan Gölpazarı, Osman Gazi tarafından alınmıştır. Gölpazarı kuruluşundan itibaren sıra ile Resulşel, Dönen ve Akçaova (Akçaoba) adlarıyla anılmış, son olarak Gölpazarı adını almıştır.
İnhisar : İnhisar önceleri Söğüt’e bağlı bir bucak iken mütevazı nüfusuna rağmen coğrafi konumu dikkate alınarak 1991 yılında ilçe yapılmıştır.
Osmaneli : Osmaneli çok eski bir yerleşim yeridir; Trakyalılar, Romalılar ve Bizans’a ait kalıntılar bunu göstermektedir.
Pazaryeri :Pazaryeri’nde ilk yerleşim 1273 yılında olmuştur. Pazaryeri’nde hediyelik ve turistik toprak ev eşyası ve ağaç eşya yapımcılığı da sürdürülmektedir.
Söğüt : Söğüt, Ertuğrul Gazi tarafından bir kuşatma ve mücadele sonucunda 1232 yılında Bizanslılardan alınmıştır. Ertuğrul Gazi Türbesinin de içinde bulunduğu ilçe önemli bir turizm merkezidir.
Yenipazar : Eski adı Kırka olan Yenipazar, Cumhuriyetten önce Bolu’nun Göynük ilçesine bağlıydı. 1926’da bucak olarak Gölpazarı’na bağlanmış, 1988’de de ilçe olmuştur.
TARİHÇESİ
İlin bilinen eski isimleri arasında Agrilion ve Belekome’yi görmekteyiz. Prof. Dr. Bilge UMAR “Bithynia” adlı kitabında Agrileion / Belo Kome / Bilecik adı hakkında şu açıklamayı yapmaktadır: “Agrilion/Agrileion adının öz biçiminin Akr(a)-ilion olduğunu kesin güvenle görebiliyoruz. Bu, ‘dorukların boğaz yeri’ anlamını belirtir. Bilecik kentinin atası olan yerleşimin son Bizans çağındaki adının Belo Kome olduğunu bilmekteyiz. Yani o kome (köyün) lokalizasyonu konusunda bir duraksama yoktur; köy, tarihçi Pakhymeres’in yapıtında anılmaktadır. Fakat Belo adının o dilde bir anlamı yoktur. Ramsay’e göre (s.227 No.17) Belo Kome adı, Türkçe Bilecik adının Rum ağzına uydurulmuş biçimidir. Oysa Bilecik sözcüğünün sondaki –cik takısı dışında Türkçeyle bir ilgisi yoktur. Türkçede anlamı yoktur. Bele Kome adı (Vilo Komi okunur), bazı bilgi kaynaklarımızda, örneğin (Devlet yayını) Türk Ansiklopedisi’nin Bilecik maddesinde, Bele Kome diye aktarılıyor. Bele (Vile) adının Türk ağzından önce Vile-cik, sonra Bilecik olması doğaldır. Bu ad, Thrak kökenli Bithyn dilinden ya da (yine Thrak kökenli) Phyrg dilinden gelmiş olmalıdır. Gerçekten, Bizans İmparatorluğu’nun Thrake (Trakya) ilinde, Iustinianus döneminde (527–565) kurulan bir kale, Beledina adını taşıyordu.”
Aynı şekilde Anadolu’yu gezen A. Körte, şehrin 2,5 km. güney-batısına düşen Selöz yolu üstündeki Beşiktaş tepede kurulu Agrilium isimli bir kentten söz etmektedir. Yine yöreyi gezen Goltz da Beşiktaş tepedeki nekropol (mezarlık) ve yolun solundaki antik kentten söz ediyor. Beşiktaş tepede bulunan birkaç arkeolojik kalıntı (anıt mezar, tümülüs, aquadükt, su kanalı), özellikle bir lahit (Koç Müzesi’nde bulunan Beşiktaş Lahdi) ile Gülümbe Agrilium kentini kanıtlar niteliktedir.
Daha sonraki dönemlerde Bilecik’i bir Bizans kenti olarak görüyoruz. Doğu Roma (Bizans) döneminde Belekoma ismiyle bilinen kent, şimdiki Bilecik’in doğusunda, Hamsu ve Tabakhane dereleri arasındaki bir kaya çıkıntısı üzerinde inşa edilen kale çevresinde kurulmuştur.
Bilecik adının nereden geldiğiyle ilgili halk arasında da söylene gelen farklı hikâyeler vardır. Şöyle ki; Anadolu’ya doğudan gelen bir topluluk Bilecik yöresinde kendilerine bir yerleşim yeri arar. Kentin kurulacağı yeri belirleyip temellerini kazarken ilginç bir olayla karşılaşırlar; kullandıkları araçların bıraktıkları yerden başka bir yere taşınmış olduğunu görürler. Aynı olay birkaç kez tekrarlanınca topluluğun yaşlı üyelerinden biri araçların bulunduğu yeri göstererek “bileydik” kentin temellerini buraya atardık” der. Söylentiye göre bu ‘Bileydik’ sözcüğü zamanla değişerek Bilecik olmuştur. Yöredeki yaşlıların anlattığı ikinci bir söylentiye göre de; Osman Bey, çevredeki kasabaların fethine çıkmadan önce yiğitlerine ‘kılıçlarını iyi bileylemelerini’ söylermiş. Böylece Osman Gazi’nin ‘bileyleme’ sözü zamanla değişmiş ve Bilecik olmuştur.
ANTİK ÇAĞDA BİLECİK
Bilecik’te ilk yerleşim M.Ö 3000 yıllarına kadar uzanmakta ve günümüze kadar kesintisiz bir şekilde gelmektedir. Anadolu’da Tunç Çağına geçiş sürecinde önemli bir yeri olan Bilecik’ten İ.Ö.3000’lerde tunç yapımı için kalay çıkarıldığı bilinmektedir. Nitekim Bilecik ve çevresinde birer Tunç Çağı yerleşimi olan höyüklerin ve arkeolojik alaların varlığı bilinmektedir. Merkezde Yıllık Höyük, Bozüyük ilçesi Dodurga kasabasında Çokçapınar Höyük ve Gavurtepe, Söğüt ilçesinde Oluklu Höyük ve Zemzemiye Köyü Arkeolojik Buluntu Alanı olarak bilinen yerlerde Tunç Çağı’na ait kalıntıların varlığı gözlemlenmektedir.
Siyasi ve kültürel gelişimi, Anadolu’nun geneliyle paralellik gösteren il, M.Ö.2.binde Hitit, ardından da İ.Ö.1200’de Frig egemenlik bölgeleri içerisinde kalmıştır. Bu süreçte Bilecik, hem maden ticareti dolayısıyla hem de Trakya ve Anadolu arasında bir geçiş noktası olması nedeniyle, hızlı gelişen bir yerleşim merkezi olmuştur. Frigler zamanında bölgeye hayat veren Sakarya ırmağının adıSangarios (ulu ırmak tanrısı) olarak bilinmektedir. Bilecik’in yer aldığı bölgePhrygia Epiktetos, Trakyalı Bithynialılar ülkesi olarak adlandırılmıştır.
M.Ö. 6. yüzyılda Anadolu’nun neredeyse tamamını istila eden Perslerin egemenliğinde Daskyleion Satraplığı’na bağlı olan bölge, Perslerin ortadan kaldırılmasının ardından kurulan ve merkezi Nicomedia (İzmit) olan Bithynia Krallığı’nın (M.Ö.280/M.Ö.74) sınırları içinde kalır. Bilecik’in bu yüzyıllardaki hayatı bağlı bulunduğu krallık dolayısıyla Bithynia bölgesinin genel tarihi içerisinde gösterilmektedir.
Bithynia Kralı IV. Nikomedes, Roma’nın imkânlarından faydalanmak gayesiyle M.Ö.74 yılında Bithynia’yı Roma İmparatorluğuna bağlamış ve bu bölge Roma’nın Asya Eyaleti olmuştur. Bölgede Domitianus (M.S.81–96), İmparator Traianus (M.S.98–117), İmparator Hadrianus (M.S.117–138) dönemlerinde önemli gelişmeler sağlanmış ve Bilecik sınırları içerisinde bazı yerleşim yerleri kurulmuştur. Bilecik merkezinde, güneydeki Beşiktaş mevkiindeki dorukların boğazı anlamına gelen Agrilion (Akra-ilion) ve Pazaryeri’nde Armenokastron. Medetli ile Üyük Köyü civarında Chogeae, Selçik Köyü ile Osmaneli arasındaMidum (Modrene). Çay Köy ile Himmetoğlu civarında Tottain (Tataovion) veAttavion, Nesimhocalar ile Sarıhocalar köyleri civarında Protunica, Osmaneli ilçe merkezinde Leukai (Lefke), Çay Köy’de Dableis (Dablai),Arıcaklar Köyü yakınındaTataion ve Gölpazarı civarında Emporion (Pazaryeri) antik kentleri kurulmuştur.
Roma İmparatorluğu’nun M.S. 395 yılında ikiye ayrılmasıyla birlikte Bithynia Bölgesi ve Bilecik Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) sınırları içerisinde kalmış ve Bilecik tekfurluk olmuştur. Bu dönemde de yeni yerleşimlerin kurulduğu ya da eski yerleşimlerin gelişerek yaşamını sürdürdüğü görülür. Belekome, Malagina ve Mesonesos önde gelen ve adlarına sık rastlanan Bizans yerleşimleridir. Abbasi Halifesi Harun Reşid döneminde (797 yılında) Bithynia bölgesinin diğer şehirleri gibi Bilecik ve Söğüt civarı da fethedilerek Abbasi idaresi altına girmiştir. Çevresi kale ile korunan Belekoma kenti, tarih içerisinde Bizanslılar-Emeviler ve Bizanslılar ve Abbasiler arasında bir kaç kez el değiştirmesine karşın bölgede Bizanslı Beyler egemenliklerini sürdürmüşlerdir. Bilecik, Bizans’ın ileri bir karakolu olarak sık sık Selçuklu akınlarına hedef olmuş ve 11–13. yüzyıllar arasında Bizans-Selçuklu mücadelesine sahne olmuştur.
OSMANLI DEVLETİ’NİN KURULUŞUNDA BİLECİK
1071 Malazgirt Savaşından sonra Anadolu fatihi ve Anadolu Türk devletinin kurucusu Selçuklu Kutalmışoğlu Birinci Süleyman Şah’ın ordularınca Bilecik fethedilmiş; Birinci Haçlı Seferinde ise Bilecik yeniden Bizans tarafından alınmıştır. Selçukluların bir boyu olan Kayıların bir bölümü (400 çadırlık bir oba) Ertuğrul Gazi yönetiminde batıya doğru yer değiştirerek Söğüt ilçesi ve çevresine gelmişlerdir.
Osmanlı vaka-i namelerinde Kayıların Söğüt ve çevresine yerleşme tarihi olarak 1230’lu yıllar gösterilmektedir. 1231 yılında İznik İmparatoru, Selçuklu sınırına tecavüz edince Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubat Bizanslılara karşı bir sefer düzenlemiş, Ertuğrul Bey de bu sefere bir akıncı olarak katılmıştır. Selçuklu ve Bizans orduları arasında Sultanönü mevkiinde meydana gelen savaşın sonucunda Bizans ordusu yenilmiş, Karacadağ ve Söğüt dolayları Büyük Selçuklu Devleti’nin eline geçmiştir. I. Aleaddin Keykubat Belekoma (Bilecik) Tekfurunu vergiye bağlamış; savaşta büyük yararlıklar gösteren Ertuğrul Bey’e Söğüt’ü mülk, Domaniç’i de yaylak olarak vermiştir. Ertuğrul Gazi’nin 1281 yılında vefat etmesi ile oğlu Osman Bey’in yönetiminde Söğüt uç beyliğinin kurulması (1284) hem bölge hem de dünya tarihi açısından bir dönüm noktası olmuştur.
Babasının yerine geçen Osman Bey 1286 yılında İnegöl yakınındaki Hisarcık kalesini Bizanslılardan alır; 1287 yılında da İnegöl Tekfuru’nu Domaniç yakınlarındaki İkizce’de (Erice) yenilgiye uğratır. Osman Bey ve silah arkadaşlarının Bizans Tekfurları ile olan savaşlarını izleyen Selçuklu Sultanı III. Alâeddin Keykubat büyük bir ordu ile Karacahisar önlerine gelmiş, Osman Bey’in kuvvetleriyle birleşerek Bizans’ın elindeki bu kaleyi kuşatmıştır. Kuşatma sürerken Selçuklu Sultanı geri döner. Osman Bey’e bir sancak, tuğ, âlem ve gümüş takımlı bir at göndererek Söğüt ve Eskişehir’i de içine alan bu sancağı Osman Bey’e verir. Karacahisar’daki Rum kilisesini camiye çeviren Osman Bey ilk kez kendi adına hutbe okutmuştur ki (1289) bu olaylar Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun ilk işaretleri olarak nitelendirilmektedir.
O tarihlerde henüz Türklerin elinde olmayan ve bir Bizans kenti olan Bilecik’in Osman Bey tarafından fethi ise 1299 yılında Belekoma kalesinin ve Yarhisar’ın fethedilmesiyle olmuştur.
Bilecik, Yıldırım Bayezid dönemine kadar Osmanlı yönetiminde kalmış ancak 1402 yılında Ankara meydan savaşında Bayezid’in Timur’a yenilmesi sonucunda 2 ay kadar Timur’un hâkimiyetine geçmiş ve Çelebi Sultan Mehmet tarafından geri alınmıştır. Bu tarihten sonra, Osmanlı yönetimi sırasında Bilecik giderek gelişmiş, ancak, şehrin kurulu bulunduğu alanın iskân için uygun olmaması daha hızlı gelişmesini engellemiştir. Bununla birlikte Bilecik, Bursa ve İznik’ten Eskişehir’e ve Anadolu içlerine giden yol üzerinde önemli bir konaklama ve dinlenme yeri olarak önemini korumuştur. Bilecik Trakya ve Marmara bölgelerini İç, Güney ve Güneydoğu Anadolu bölgeleriyle Ön Asya’ya bağlayan İstanbul-Bağdat demiryolu kenarında kurulmuştur. Roma ve Bizanslılar zamanında kent merkezinin küçük bir yer olduğu sanılmaktadır. Türklerin eline geçtikten sonra önem kazanmıştır. Osman Gazi’nin fethettiği ilk önemli kale olması ve Şeyh Edebalı Türbesi’nin burada bulunması, şehre olan ilgiyi artırmıştır.